Bu hafta 7 yıldır hiçbirimiz için kabuk bağlayamayan bir yarayı konuşacağız.
Tarihte Bugün: 13 Mayıs 2014.
O kara günde 301 madenci toprağın altında kalarak hayata gözlerini yumdular. Vardiya değişim saatinde ocağın ana taşıma galerisinde (ocak hava girişi bölgesinde) kömürün kızışması ve ortaya çıkan karbonmonoksit gazından dolayı 301 emekçi zehirlenerek aramızdan ayrıldı. Acı o kadar büyüktü ki; Türkiye’de 3 gün, Kuzey Kıbrıs'ta 2 gün, Pakistan’da ise 1 gün ulusal yas ilan edildi. İçimiz kan ağladı.
Ülke tam anlamıyla bir cenaze evine dönmüştü. Yasımızı tuttuk, öfkemizi kimi zaman içimizde tuttuk, kimi zaman ise hiç olmadığı kadar ortaya döktük. Sorumluların bir an önce cezalandırılmasını istedik.
Tepkiler o kadar fazlaydı ki dönemin Başbakanı Erdoğan Soma ziyaretinde yoğun protestolara maruz kalmış ve nihayetinde bir markete sığınmak zorunda kalmıştı. Ardından olay yerinden konvoyu ile ayrılırken kendisi de madenci olan Erdal Kocabıyık adlı protestocu konvoydaki araçlardan birini tekmelemişti. Bunu gören korumalar protestocuyu yere yatırarak etkisiz kale getirmişken, Başbakanlık Özel Kalem Müdür Yardımcısı Yusuf Yerkel adanmışlığını kanıtlarcasına yere yatırılarak etkisiz hale gelen protestocuyu tekmelemişti.
Tekme olayı taraflı tarafsız herkes için infial yarattı. Ama hem suçlu hem de güçlü olmanın sınırı yoktu. Yerde yatan vatandaşa tekme atan Yusuf Yerkel attığı tekmeden dolayı 7 gün iş göremez raporu aldı. İstirahat raporunda Yerkel'in tekme attığı sağ dizine “kızarıklık ve yumuşak doku şişliği” tanısı konuldu. Dönemin Ak Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik bu raporu göstererek Yusuf Yerkel’in mağduriyetini anlatmaya çalışsa da, kendisini ne görüntüler destekledi ne de kamuoyu. Yusuf Yerkel tekme attığı için istirahat alırken protestocu Erdal Kocabıyık ise kamu malına zarar vermekten 10 ay hapis cezası aldı. Sabıkası olmadığı için cezası 631 TL para cezasına çevrildi.
Hollanda’da gurbetçi bir ailenin çocuğu olan Yusuf Yerkel hakkında, Bilal Erdoğan ile Hollanda’da tanıştığı ve Bilal Erdoğan ile arkadaşlıklarının Yusuf Yerkel'i dönemin Başbakanı Erdoğan’a en yakın isimlerden biri haline getirdiği iddiası da var, camiaya tanışıklığının zaten babası ve Erdoğan’ın arkadaşlığından gelme olduğu iddiası da. Referansı nereye dayanır bilinmez ama o zaten bir Kartal İmam Hatip Lisesi mezunu. Bir zamanlar “Önce Mülkiye, Sonra Türkiye” vardı. Şimdi ise “önce Kartal İmam Hatip, sonra bir şekilde kısmet nasip” hüküm sürdüğü için Yusuf Yerkel’in öz geçmişi aslında dönemin tahsil koşulunu tam anlamıyla karşılıyordu.
Yusuf Yerkel o tekmenin ardından Başbakanlık Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevinden alındı ama müşavirlik kadrosundaki görevine devam etti. Eşi Sümeyra Keleş Yerkel ise 2012-2014 yılları arasında AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeliğinin ardından mezun olduğu sene olan 2015’te, kocasının tekme olayından bir sene sonra, işsizlik nedir bilmeden 23 yaşında TRT’ye atandı. 2016 yılında 24 yaşındayken de dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal’ın danışmanlığına terfi etti. Terfi etti dediysem TRT’yi bırakıp da danışmanlık görevine geçmedi. Dönemin alameti farikalarından olan çifte maaş geleneğinin bir parçası oldu. Anlayacağınız düzen kendi evlatlarına yine kol kanat germeyi ve büyütüp beslemeyi ihmal etmedi. 2021 yılında ise 29 yıllık hayatında edindiği tecrübelerden sadece Kültür ve Turizm Bakanı değil tüm insanlık yararlansın diye bir youtube kanalı açtı ve kariyerini youtuberlık ile taçlandırdı. Videolarında nasıl yabancı dil öğrendiğini, defter tutma alışkanlıklarını, gün içinde işlerine nasıl odaklandığını ve motivasyonunu arttırmak için uyguladığı 15 yöntemi takipleriyle paylaştı. Gençlerin %26,9’unun işsiz olduğu ülkemizde mezun olduğu yıl TRT’de işe girip 24 yaşında bakan danışmanı olan birinin başarı hikayelerini takip etmesinde fayda var. Kanalı da kendi adını taşıyor. Sümeyra Keleş Yerkel. Kanalına abone olmayı, gönderilerini beğenmeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin aman.
Yerkel ailesini bir kenara bırakırsak, Soma faciasına ilişkin bir diğer unutulmayan olay ise dönemin Başbakanı Erdoğan’ın yaşanan kazaya ilişkin bu işin fıtratında var deyip 1800’lü yıllardan başlayıp en yenisi 39 yıl önce gerçekleşen kazaları örnek vermesi oldu. Açıklama tam olarak şu şekildeydi:
İngiltere’de geçmişe gidiyorum, 1862 bu madende göçük 204 kişi ölmüş. 1866 361 kişi ölmüş İngiltere. İngiltere’de 1894 patlama 290. Fransa’ya geliyorum 1906 dünya tarihinin en ölümlü ikinci kazası 1099. Daha yakın dönemlere geleyim diyorum, Japonya 1914’de 687. Çin 1942, gaz ve kömür karışmanın neden olduğu sayılıyor ölüm sayısı 1549. Değerli arkadaşlar yine Çin’de 1960 metan gazı patlaması 684. Ve Japonya’da 1963’te yine kömür tozu patlaması 458. Hindistan 375. 1975’te metan gazı alev aldı, maden çatısı çöktü ve 372.
Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. hiç kaza olmayacak diye bir şey yok. Tabi işin boyutunun bu kadar fazla olması bizi derinden yaralamıştır. Bizi derinden üzmüştür. Kontrollerle de burası gerçekten gerek işçi sağlığı gerek işçi güvenliği açısından da iyi noktada kömür ocaklarından birisi olarak değerlendirmesi yapılmış, nisan ve mayısta da çalışmalarına devam etmiştir.
Kömür ocağının işçi sağlığı için iyi noktada olduğu ifadesi kazanın ertesi günü henüz hiçbir inceleme gerçekleştirilmeden yapılmıştı. Aslında siyasi iktidarın olaya bakış açısı, yazının devamında konu edeceğimiz hukuki sürecin rotasını belirlemişti bile. Açıklamalar sonrası verilen örneklerin 1862 ile 1975 yılları arasında olması Başbakan’ın destekçilerini bile mahcup etmişti. O halde 2021 yılı itibarıyla son 50 yıla ilişkin maden kazalarına bir göz atalım.
Kazaların gerçekleştiği ülkelere baktığımızda gördüğümüz en belirgin şey kazaların insan hayatının beş para etmediği ülkelerde gerçekleştiği. Gelişmiş ülkelerden sadece İtalya’da maden kazasında insanlar ölmüş. O da tam 36 yıl önce. Nedense fıtrat, mukadderat, ilahiyat gelişmiş ülkelere işlememiş. Gelişmiş ülkeler kömür çıkarmıyordur, başka enerji kaynaklarını kullanıyorlardır da ondan kaza olmuyordur diyorsanız, sayılarla konuşayım. 2019 yılında ABD 640 milyon ton kömür üretmiş, Türkiye ise 90 milyon ton.
Bu ölümler bu işin fıtratında var açıklaması ise dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in dahi tepkisini çekmişti. Görmez’in açıklamaları manifesto niteliğindeydi.
Soma'daki gibi hadiseleri İslam açısından değerlendirirken Yaratıcının sonsuz kudretini yok saymak ne kadar yanlışsa insanın suç ve sorumluluklarına ilahi kudret üzerinden mazeret üretmek de o kadar yanlıştır. İlahi adalete gölge düşüren tez ve yorumlardan kaçınmak gerekir. Bizlerin, zulmü meşrulaştırmaya araç yapan dini algılama biçimleriyle kendi hatalarını örtmek için dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır. Dünyevi isteklerde sınır tanımaz bir hevesle gücüne güç katanların yanında olmadığımızı açıklamak ve duyurmak zorundayız. Masum ve gariban işçilerin alın terlerini dikkate almayan bir çarkın parçası olmaya davet edilen dini anlayıştan biz uzağız. O tarz dini yorumlarla bizim hiçbir ilgimiz yoktur, olmaz, olamaz ve olmamalıdır.
Soma, modern uygarlık dünyasında dünyayla kurduğumuz ilişkinin, fakir ve mazlum bir grup insanın kaderini, nasıl ölümcül hale getirdiğini gözler önüne sermektedir. Yerin kilometrelerce altında ekmek parası için türlü eza, cefa ve meşakkatle çalışan kardeşlerimizin fedakarlığı her türlü takdirin üstünde olmakla birlikte, ölüm riskiyle güvensiz ortamda çalışmaya mahkum edilişleri, bugünün dünyasında büyük bir trajedidir. Bir tarafta konforun alabildiğine sonsuz bir şekilde icra edildiği bir yaşam tarzı, diğer tarafta adeta çağdaş köle statüsünde yerin metrelerce altında kömür isi ve gaz kokusuyla ölüme mahkum edilmiş, kazma ve kürek mahkumları… Böyle bir dünyada haktan, adaletten, emekten, emek hakkından ve merhametten bahsetmek çok zordur. Yardım beklemesine rağmen kurtarılma önceliğini eşi hamile olan arkadaşına veren, kardeşlik ahlakını, kardeşlik hukukunu böyle bir anda bile ihlal etmeyenlerle hak ihlalleri yapanların ve zulmedenlerin aynı dinin mensupları olduklarını nasıl söyleyebiliriz?
Vay canına! Okudukça insanın hay ağzına sağlık hocam diyesi geliyor. Aynı zamanda da daha 7 yıl öncesinde söylenen sözleri bile şimdi insanların söylemeye cesaret edemeyecek hale gelmesi hatta söyleyeni dahi başına bir şey gelecek deyip susturmaya çalışması ne acı.
Şimdi biraz da adalet arayalım ve olayın en yüz kızartıcı noktasına doğru yola çıkalım.
Faciaya ilişkin iddianame savcı tarafından 10 ayda tamamlandı. 2015 yılı Mart ayında kabul edilen iddianamede Cumhuriyet Savcısı tutuklular için olası kast ile adam öldürme suçundan 301 defa 20 yıldan 25 yıla kadar kadar hapis cezası talep etti.
Mahkeme başladı ve hakim dava sürecinde bir sonraki duruşmayı hep bir ay sonrasına atarak ilerledi. 2 yıl geçmişti ve karar duruşması yaklaşıyordu. Karar için Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaası bekleniyor ama ağırdan alması şüphe çekiyor ve kararın çıkması sürekli erteleniyordu. Birer aylık arayla gerçekleştirilen duruşmalar 2017 Nisan ayındaki duruşmadan sonra bir sonraki duruşmanın 2,5 ay sonrasına verilmesi ile ilgi çekti. Bu hukuk jargonunda, beni burada tutarsanız görevimi yaparım, bana baskı yapacaksanız kararname ile beni başka yere alın demekti. Öyle de oldu. Davaya ilişkin binlerce sayfa rapor okumuş, saatlerce ifade dinlenmişken 2017 yılı Temmuz ayında davanın hakimi HSYK Kararnamesi ile İzmir’de görevlendirildi.
Davaya Elbistan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Salih Pehlivanoğlu atandı. Salih Pehlivanoğlu’nun yakın geçmişinde ise Kahramanmaraş'ta Elbistan Termik Santrali için kömür çıkarılan alanda yaşanan göçükte 11 kişinin ölümüne ilişkin davada verdiği iyi hal kararı ve hapis cezasının 91 bin lira para cezasına çevirmesi dikkat çekiyordu.
Yeni atanan hakimin başkanlığındaki Akhisar Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada karar 2018 yılı Temmuz ayında açıklandı ve tutuklular basit taksir suçundan cezalandırıldılar. Cezalar şu şekildeydi:
Ceza Hukukuna ilişkin temel düzeyden en üst düzey seviyeye kadar her aşamada karşımıza çıkan bilinçli taksir ile olası kastın ayrımı bu davada canlı kanlı bir şekilde karşımıza çıkıyor. O yüzden biraz bilgi vermek gerek.
Bilinçli taksir suçunu tanımlayacak olursak failin “öngördüğü” neticeyi istememesine rağmen, kural ihlali yaparak veya şans, kişisel yetenek vb. etkenlere güvenerek hareket etmesi ile fiili işlemesidir. Olayı kast ise suçun kanuni tanımındaki fiilin gerçekleşebileceğinin mümkün veya muhtemel bir şekilde “öngörülmesine” rağmen, sonucun meydana gelmesinin göze alınması, adeta “olursa olsun” biçimindeki bir düşünceyle fiilin işlenmesidir. Bu davada bilinçli taksirin karşılığı 22,5 yıl. Olası kastın karşılığı ise 301 x en az 20 yıl.
Yerel mahkemece verilen karara yapılan itirazlar neticesinde ise Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 30 Eylül 2020 tarihinde verilen kararı bozdu. Yönetim kurulu başkanı, genel müdür, işletme müdürü ve işletme müdür yardımcısına 301 kez olası kastla öldürme suçundan ceza verilmesi gerektiği vurgulayarak yeniden yargılamaya karar verdi.
Davaya ilişkin iddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı olası kast dedi, hakimi değiştirilen Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi daha hafif bir yaptırımı içeren bilinçli taksir dedi, ardından adli yargı makamlarının hükümlerinin son inceleme yeri olan Yargıtay ise verilen kararı bozarak sanıkların olası kasttan cezalandırılması gerek dedi.
Yargıtay’ın kararı nihai diye düşünmeyin onun kararlarına karşı da “olağanüstü kanun yolu” olarak tanımlanan Yargıtay Başsavcısı yoluyla itiraz mümkün. Soma faciası davasında da Yargıtay Başsavcısı itiraz yoluna gitti. Olağanüstü yani sık rastlanılmayan bir durum olan Yargıtay Başsavcısı itirazı elbette hukuk sistemi içerisinde yeri olan bir durum, bu noktada bu itirazda elbet iyi ya da kötü niyet aramak yersiz.
Fakat tam bu noktada öyle bir şey oluyor ki, adaletin temsilcisi gözleri bağlı, elleri terazili Themis’in bile feleği şaşıyor. Yerel mahkemenin kararını bozan Yargıtay 12. Ceza Dairesi heyetindeki 5 üyenin 3’ü “Yetmez ama Evet” referandumu sonucu anayasa değişikliği ile tamamıyla siyasi iktidarın kontrolüne giren HSYK tarafından değiştiriliyor. Atanan üç ismin tamamı eski bürokrat. Davaya ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Savcısının itirazı ise ikiye karşı yeni atanan üç üyenin oyu ile kabul ediliyor ve Yargıtay 12. Ceza dairesi 4 ay önce kendi verdiği kararı yeni üyeleri ile iptal ediyor ve sanıkların bilinçli taksirden cezalandırılmaları gerektiğini ifade ediyor.
Davada şu an tutuklu bir sanık bulunmuyor. 22,5 yıl ceza alan sanıklar dahi 7 yıllık hapishane hayatının ardından infaz yasasına göre serbest kaldı. Soma davası yeniden görülmeye başlandı haberleri görürseniz onu da anlatalım. Yerel mahkeme şirket yönetim kurulu başkanını ve maden mühendisi Haluk Erdinç’i basit taksirden cezalandırmış, baş mühendisler Efkan Kurt ve Adem Ormanoğlu’na ise ceza vermemişti. Yargıtay nihai kararında ise bahsi geçen 4 kişinin bilinçli taksir cezası ile cezalandırılması gerektiğini ifade ettiği için dava bu dört kişi için yeniden görülecek. Diğerlerinin yargılaması tamamlandı. Artık özgürler. Bu dört kişi için de anlaşmazlık 15 yıl mı 22,5 yıl mı anlaşmazlığı. Aradaki 7,5 yıl sanıklar aleyhine sonuçlansa bile bu infaz yasası ile onu da 2-3 yıl yatar çıkar, mesele değil.
Davaya ilişkin ilginç dipnotlar da paylaşalım. Yargıtay 12. Ceza Dairesine sonradan atanan hakimlerden biri olan eski Adalet Bakanı Kenan İpek, yerel mahkemenin hakim değişikliği döneminde de hakim ve savcıların atama ve terfilerinden sorumlu olan Hakim ve Savcılar Kurulu 1. Dairesinin doğal üyesi olduğu için atamanın imzacılarından. Yani kendisi yerel mahkeme sürecinde davaya hakim atamış, dosya yargıtaya geldiğinde ise kendisi davaya atanmış ve verdiği oy ile Yargıtayın kendi kararını bozmasını sağlamış.
Bir diğer dipnot da, dava sonucunda 8 yıl 4 ay hapis cezası alan Fuat Ünal Aydın’ın, Muğla’nın Milas ilçesinde üç işçinin yaşamını yitirdiği başka bir maden kazası ile ilgili davada 2020 yılında bilirkişi olarak atanması. 2014 yılında tutuklanmış ve 8 yıl 4 ay ceza almış biri bırak bilirkişi olmayı nasıl dışarıda diye soracak olursanız cevabı infaz yasasında. İnfaz yasasını da başka bir hafta hukuk bölümünde inceleyeceğiz.
Bir diğer dipnot da, üç üyesi değişen ve olası kastı bilinçli taksire çevirerek cezaları kuş gibi hafifleten Yargıtay Ceza Dairesinin bile cezasız kaldığı için dosyasını mahkemeye iade ettiği mühendis Adem Ormanoğlu ve Efkan Kurt’un 2015 yılında dava görülürken terfi ettirilmeleri. Adem Ormanoğlu, facianın yaşandığı ocağın da içinde bulunduğu Eynez kömür sahasından sorumlu TKİ Kontrol Şube müdür vekili yapıldı. Yani 301 işçinin öldüğü maden ocağının bundan sonraki denetiminde, TKİ adına bölgedeki en yetkili isim oldu. Efkan Kurt da Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.ye ait Işıklar ve Ata Bacası maden ocaklarını içine alan Geventepe Bölgesi TKİ Kontrol Şube müdür vekili oldu. Böylece Kurt da, şirketin daha önce güvensiz olduğu için üretimi durdurulan ancak sonra yeniden açılan diğer iki madeninin denetiminden sorumlu en yetkili kişi olmuştu. Yani güzel memleketimde hiçbir başarı cezasız kalmadığı gibi, hiçbir suç da ödülsüz bırakılmamıştı.
Tüm bu saçmalıkları bir kenara bırakalım.
Ne zaman bir maden faciası haberi duysam, aklıma Soma faciası ile aynı yılda, 28 Ekim 2014 tarihinde Karaman’ın Ermenek ilçesinde meydana gelen kazanın ardından babasının madenden çıkarılmasını beklediği sırada “Babama Galatasaray’ın maçı var dersek madenden çıkar” diyen Ömer Asaf gelir. Ben de işçi bir babanın oğlu olduğum ve Ömer Asaf’ın yaşındayken en çok sevdiğim şey babamla maç seyretmek olduğu için yaşadığı acıyı içimde hissederim ne zaman Ömer Asaf’ı ansam.
Bugün anneler günü. Başkalarına görünür olduğum anlarda anneler ya da babalar gününü kutlamam. Çok da haz etmem bugünlerden. Çünkü annesini ya da babasını kaybetmiş insanların o günlerde canlarının yandığını bilirim. Soma faciası gibi olayların çalışanların yaşam hakkını elinden aldığı gibi, anneler ya da babalar gününde geriye yüreği paramparça analar, babalar ve evlatlar bıraktığını. Ömer Asaf’ın babasını ne kadar çok özlediğini, yıllar sonra şimdi maç izlerken bile keşke babam yaşasa da maç yerine babamın maç izleyişini izlesem dediğini...
Kimsenin şüphesi olmasın. Er ya da geç. Dün yerde tekmelenenler, bugün adalet terazisinde göz göre göre hakkı gasbedilenler... Gün gelecek teraziyi işte bu insanlar tekmeleyecek.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için siteye ücretsiz üye olabilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz,
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıyı aşağıdaki logolar vasıtasıyla whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.