Seçim yılına girdik. Hayırlı uğurlu olsun. Ringin bir köşesinde kimin olduğu aylardır, yıllardır belli. Diğer köşe için ise herkesin gönlünde farklı bir aslan yatıyor. Adaylık konusunda kimisi benim cumhurbaşkanlığında gözüm yok ben başbakan olacağım diyor, kimisi ise altılı masanın figüranı olmayı seçiyor. Altılı masa dışındaki partilerde ise iktidar ile rekabet edebilecek ve o sinerjiyi yaratabilecek bir isim ortaya çıkamıyor. Ben aday olmak istiyorum diye ortaya çıkan tek bir isim var o da Kemal Kılıçdaroğlu. Nam-ı diğer “Bay Kemal”. Gelin bugün birlikte iyisiyle kötüsüyle, günahıyla sevabıyla Bay Kemal’den konuşalım.
Bay Kemal’i analiz etmeden önce Kemal Bey’in özgeçmişine dair kısa bir özet geçmekte fayda var. Kemal Bey liseyi birincilikle bitirdikten sonra şimdiki adı Gazi Üniversitesi Maliye Bölümü olan dönemin önemli okullarından Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinin Ekonomi-Maliye bölümünü bitiriyor ve ardından Maliye Bakanlığında hesap uzmanı oluyor.
Hesap uzmanlığı kısmını biraz açmak gerek. Z kuşağı bilmez ama eskiler çok iyi bilir ki hesap uzmanlığı kamudaki kariyer yollarının en çok arzulanan ve hayali kurulanıdır. Bu meslekte başlayan kariyeriniz ya kamuda Genel Müdürlüklerle devam ederdi ya da özel sektöre astronomik rakamlarla geçiş yapardınız. Kemal Bey’in kariyeri de kamu da devam etti. Gelirler Genel Müdürlüğünde önce daire başkanlığı ardından da genel müdür yardımcılığı yaptı. Daha sonrasında ise önce Bağkur Genel Müdürlüğü ardından ise SSK Genel Müdürlüğü yaptı.
Kemal Bey ardından aktif siyasete girdi ve 2002’de milletvekili oldu. 2007’de ise CHP Grup Başkan Vekili olarak ekranlarda daha sık görülür oldu. Artan Ak Parti oylarına karşı yerinde sayan CHP’de, Ak Partili isimlere ait ortaya çıkardığı yolsuzluk dosyaları ile popüler oldu. Ak Partili isimler; Şaban Dişli, Dengir Mir Mehmet Fırat ve Melih Gökçek; Bay Kemal ile girdikleri düellolarda ciddi yaralar aldılar.
CHP’de esen Kemal Kılıçdaroğlu rüzgarının neticesinde Kemal Bey’in ilk test sürüşü 2009 yılında İstanbul Belediye seçimlerinde gerçekleşti. %37 oyla seçimi kaybeden Bay Kemal, bir önceki belediye seçimlerinde %29 oy alan Sefa Sirmen’e göre oyları arttırsa da, kaybedilmiş bir seçim vardı ortada.
Kemal Bey, yerel seçimlerden sonra Deniz Baykal’ın kasetinin çıkması sebebiyle istifa etmesinin ardından, 2010 yılı Mayıs ayında yapılan ve tek aday olarak girdiği Kurultay’da ise CHP’nin yeni lideri oldu.
Liderliğinin 13. yılında Kemal Bey’in geçmiş performansını değerlendirmeye kalktığımızda ise karşımıza (+/- %2) %24 bir oy oranının civarında çıkılan bir gezinti ile karşı karşıya kalıyoruz. Kemal Bey’in 2011 yılında %26 oranıyla başladığı CHP liderliği 2015’te %25, 2018’de ise %22 ile devam ediyor. 2022 Aralık ayı anket ortalamalarına göre ise CHP’nin oyu %26. Yani Kemal Kılıçdaroğlu’nun girdiği ilk seçimdeki oy oranıda, 13 yıl önce başladığı noktada. Peki bu süreçte diğer partilere ne oldu? Ak Parti’nin oyu %49’dan %33’e, Mhp’nin oyu %13’ten %7’ye düşerken bu oyların %13’ü yeni kurulan İyi Parti’ye kalanı ise %2-3’ü geçemeyen partilere gitmiş. Peki ama iktidar böylesine bir kayıp yaşarken insanlar çareyi neden ana muhalefette değil de başka yerlerde aramışlar?
Şimdi kabul edelim ki her ne kadar seçmen gençleştikçe bu etki azalsa da ülkemizde ciddi bir sağ ve sol parti bariyeri var. Genel kabul Türkiye’de %70 oranında sağ seçmen olduğu kalan %30’un ise oyunu sol partilere verdiği.
Ama tabi ki tek neden bu değil. Son genel seçim olan 2018 seçim verilerini analiz ettiğimizde karşımıza çıkan tablo şu: CHP sadece 6 ilde birinci parti olmuş, buna karşın tam 15 ilde CHP’nin oyu %5 in altında. Bu korkunç bir oran. Bu da işaret ediyor ki partinin politikalarının, vaatlerinin hatta varlığının dahi bazı coğrafyalardaki karşılığı bir hiç! Bu tablo karşısında peki CHP yönetimi yani Bay Kemal nasıl bir politika izledi bir de ona bakalım.
Özellikle 2019 yerel seçimlerinde başarıyı getiren aday tercihlerinin ardından muhalefet kalma konforunun dışına çıkıp iktidarı istediğini belli eden bir Bay Kemal ile karşı karşıya olduğumuz kesin. Tabi ki hedefiniz gerçekten iktidar olmak olduğunda işiniz muhalefette kalmak kadar rahat olmuyor. Kitleleri arkanızdan sürüklemek gerekli. Bunun için ise öncelikle onlarla aranızdaki buzları eritmek.
Bu noktada Kemal Bey’in ortaya attığı ilk söylem helalleşme oldu. Ak Parti nasıl maksimum oyu %20 olan siyasal islam tabanından “değiştik” söylemi ile %50’lik bir oy potansiyeli yarattıysa CHP’nin de kendisine karşı daima önyargıları ve çok ciddi bir mesafesi olan %75’ten oy alabilmesi için mutlaka geçmişi ile yüzleşmesi gerekliydi. Fakat bu helalleşme konusu o kadar flu kaldı ki. CHP kiminle ne için helalleşecekti, kimse doğru düzgün anlamadı bile. Helalleşmenin kapsamı net bir şekilde belirtilmediği için bu helalleşme çıkışı CHP’yi sınırsız bir alanda töhmet altında bırakmaktan başka bir işe yaramadı.
Helalleşme konusu açılınca doğal olarak üniversitelere sokulmayan öğrenciler geldi akla. Bu konuda CHP’nin minimal açılımları başörtülü hatta çarşaflı kadınların partiye üye yapılarak rozet takılması ile oldu. Daha sonrasında ise gelin bu konuyu sorun olmaktan çıkartalım diyerek başörtüsüne ilişkin bir yasa çıkaralım dendi ve Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi al da at dercesine iktidara gollük bir pas verildi. Erdoğan da bu yasa önerisine önce “derdin çözümse o halde sorunu anayasa değişikliğiyle çözelim” ile cevap verdi daha sonra ise anayasaya teklifini kendi hazırladı ve şimdi seçim takvimine göre teklifi fırına sürmeye hazırlanıyor.
CHP ve seçmen ilişkisinde başörtüsü konusuna kesinlikle bir parantez açmak gerekiyor. İzmir, Kadıköy, Çankaya, Beşiktaş, Eskişehir gibi yerlerden olaya bakarsanız CHP’nin başörtüsü açılımına anlam verememeniz normal fakat taşraya adım attığınızda ağzınızdan CHP çıktığı anda bulacağınız karşılık inanç tabanlı bir karşıtlık ve geçmişte yaşanan mağduriyetlerin tekrar yaşanması korkusu ortaya çıkar. Bu kapsamda Kılıçdaroğlu’nun CHP’sinin başörtüsü çıkışı da helalleşme çıkışı da başlık olarak %100 doğru ama işleniş, sunuş ve sonlandırış şekli olabilecek en berbat haldeydi.
Zaman açısından değerlendirirsek de bir kere çok geç kalınmış bir mevzuydu bu. Yıllar önce tespit ve tedavi edilmesi gereken bu durum, iktidar partisinin en zayıf olduğu dönemde ortaya sürülünce ana muhalefet partisinin destekçileri dahi yahu ekonomik kriz var, herkes aç bu mu şimdi bizim derdimiz şeklinde tepki verdi. Evet şimdinin derdi değildi belki ama CHP’nin %26’yı geçememesinin en büyük nedenlerinden biri. O yüzden çözülmeli. Daha doğrusu çözülmeliydi. Bundan 10 sene önce. Şimdi de somut icraatlar ile iktidarda neler yapılacağı ifade edilmeliydi. Gerçi bu helalleşme süreçleri bundan 10 sene önce tamamlansaydı şu an CHP iktidar olmaya değil bir önceki seçimde kazandığı iktidarını korumaya çalışırdı.
Peki geç kalınmış meseleleri bir kenara bırakarak Bay Kemal’in son beş yıldaki performansını değerlendirirsek nelerden bahsedebiliriz onlara bakalım.
Seçim vaatleri konusunda son dönem performansında artık muhalefet de ne dediğine bakılır hale geldiğini söyleyebiliriz. Emekliye bayram ikramiyesi vaadi Kemal Bey’e aitti ve 2018 yılında iktidar tarafından hayata geçirildi. Bu dönemde de her ne kadar gerçekleştirilmesine şiddetle karşı çıksam da EYT mevzusu da, KYK faizlerinin silinmesi de muhalefetin vaatleri. Bu vaatler iktidar tarafından yapılsa da gerek ilk olarak muhalefet tarafından dile getirilmesi gerekse de güçlü bir muhalefet ile iktidara iş yaptırılabiliyor olması dikkatlerin muhalefete de çekilmesini sağladı. Bu anlamda da bütün vaadlerimizi hayata geçiriyorsun iktidar demek ki mantıklı şeyler söylüyoruz şimdi sıra bunda hadi bakalım bunu da yap diyebilen bir muhalefet ortaya çıktı.
Son dönemde başarılı işlerden bir tanesi de “128 milyar nerede?” meselesiydi. 2013 yılındaki Gezi Olaylarına liderlik edemeyen ve süreci neredeyse dışardan izleyen muhalefet 2021 yılında bu hesap sormada baş rolü oynadı. Konuyu sürekli gündemde tutan muhalefet iktidarın genel tutumu olan biz bunlara hesap vermeyiz direnişini kırdı ve iktidarı hesap vermeye mecbur kıldı. Hatırlarsanız o dönem iktidardaki her bir Ak Partili dili döndüğünce bu konuda açıklama yapmaya çalışmış ve hepsinin verdiği farklı farklı cevaplar dikkat çekmişti.
Bir diğer değişim ise yaklaşım ve kullanılan dil oldu. Yaklaşım olarak Kemal Bey Erdoğan’ın elindeki kozları almak istiyordu. Kemal Bey siyaset sahnesine çıktıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Recep Bey diye hitap etmeye başladı buna garip bir şekilde kurulan Erdoğan ise Kılıçdaroğlu’na Bay Kemal demeye başlamıştı. Tarafların garip yöntemlerle birbirini küçük düşürmeye çalıştığı bu mücadelede Kemal Bey yıllar sonra twitter profiline “Bay Kemal” ifadesini koyarak rakibinin elinden bu kozu bir nevi alıyordu. Türk siyaseti garip bir ortam. Dağ gibi sorunlar yığılı iken saçma sapan konular gündem olmakta ama bu “Bay Kemal” sahiplenmesi bile muhalefet lideri açısından siyaset diline yönelik çoook geç de olsa ben seni ciddiye almıyorum gülüp geçiyorum şeklinde doğru bir cevaptı.
Peki bu süreçte başarı hikayesi olacak bir süreç mi yaşanıyor? Hayır. Biraz da kusurlardan, hatalardan ve yanlışlardan bahsedelim. Dedik ya son 5 yılda muhalefet liderinin dili ve üslubu da değişti. İlk döneminde Gandhi Kemal olarak anılan ve ülkeye; huzur, barış, adalet ve dinginlik getireceği umut edilen Kemal Bey son dönemde şahinleşti ve dünyaya kafa tutar bir hal içine girdi.
Aşağıdaki afiş, İstanbul’da CHP’nin kalesi denilen ilçelerin birinden.
Yani yıllarca Erdoğan ile kendini dünya lideri sanıyor diye dalga geçip sonrasında “Ey Dünya..” ile başlayan bir afiş çalışması yapmak çok büyük bir hata. Bu afişlerin karşılık bulabileceği belli bölgelerde kullanılması fikri bile ne kadar mantıklı tartışmalıyken bu afişi İstanbul’un göbeğine asmak seçmenden ne kadar uzak kalındığının işareti. Eyyy’li meyli meydan okumalarsa mevzu bırakın %30’u %50’yi toplumun tamamı mutabık ki bunu en iyi Erdoğan yapar. Biriyle kavga edecekseniz “Kemal Bey”i değil “Tayyip Reis”i istersiniz zaten yanınızda. Bu sebeple muhalefet liderinin yapması gereken ben daha iyi meydan okurum demek değildi, biz dünyanın düşmanı değiliz, dünya da bize düşman değil. Dünya ile entegre olup kalkınıp gelişeceğiz, bakın zaten bunu yapmamanın bedelini bunları yaşayarak ödüyoruz mesajı vermekti.
Bir diğer başarısızlık da “şu saatte twitterde buluşalım size anlatacaklarım var” buluşmalarında yaşandı. Allah aşkına bu toplantılardan herhangi bir şey hatırlıyor musunuz? Hiçbir etki doğurmadığı gibi ne konuşulduğu bile hatırlanmıyor. Şimdi bu yazıdan hatırlayıp internette aramaya zahmet etmeyin ben hatırlatayım size iki örnek.
Birincisi Yenişehir-Osmaneli Hızlı Tren ihalesindeki yolsuzluk iddiası. Kemal Bey’in iddiasına göre 3 milyar TL’ye verilen ihale daha sonra iptal edilerek 2 yıl sonra 9 milyar TL’ye ihale edilmişti ve aradaki 6 milyar TL cukka edilmişti. 6 milyar TL olmasa bile dolar bu iki yıllık süreçte iki katına çıkmışken ihale neden 3 katına çıkmıştı? Olayın ertesinde Ulaştırma Bakanlığı açıklamasında ilk ihalenin 105 km’yi kapsadığı ikinci ihalenin ise 201 km olarak revize edildiği ifade edildi. Geçen iki yılda dolar da mesafe de iki katına çıkınca 4 katına çıkması beklenen ihale bedeli üç katına çıkarak daha da ucuza mal olmuştu. Toplanın bakalım size neler anlatacağım diye beklenti yaratan muhalefet, iktidarın cevabının ardından ise konuyu bir daha hiç açmadı. Düşünün dünyada en çok kamu ihalesi alan 10 şirketin 5’i Türk. İhalelerin önemli kısmı 21/b vasıtasıyla adrese teslim ihalelerken siz ihalelerde yolsuzluk buldum diyorsunuz ve günün sonunda kendi açtığınız yolsuzluk dosyası hemen unutulsun diye umar hale geliyorsunuz.
Bir diğer buluşmada ise ak troller konu edildi. Herkesin varlığını bildiği hatta artık kanıksadığı sosyal medya trollerinin varlığından bahsedilerek bazılarını isim vererek ifşa etti Kılıçdaroğlu. Yani? Ne sonucuna ulaşıldı. Hiçbir şey. Hatta ne mi oldu? Kemal Bey’in videoyu çektiği odanın gecelik bedelinin 100 bin TL olduğu ortaya çıktı. Bilmiyorum belki de 100 bin TL değildir odanın bedeli ama öyle değilse bile CHP yönetimi bu iddiaya karşı da kendini aklayamadı. Gün doğarken hevesle başlanılan organize atak günün sonunda kontrataktan yenilen gole dönüşmüştü.
Bu yazdıklarımı okuyunca nerede o CHP’nin başına geçmeden önce ortaya attığı dosyaları ile Ak Partili siyasilerin korkulu rüyası olan Kılıçdaroğlu nerede şimdiki Kılıçdaroğlu diyebilirsiniz. Bu noktada şu gerçeği bence kabul etmek gerekir ki bazı insanlar ikinci adam olmak için yaratılmışlardır. Kemal Bey ikinci adam olarak devam etseydi işin mutfağında kendi hazırladığı menüler ile liderine harika asistler yaparak tarih yazabilirdi. Buna karşın şimdi görüyoruz ki kadrosu onu iktidarı taşıyacak durumda değil ya da o bu organizasyonu bir türlü oluşturamıyor. Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan? Bilmem ne fark eder? Ama ortada bir gerçek var ki bu yemek bu tarif ile pişmiyor. Bir şeyleri değiştirmek gerek.
Tabloya baktığınızda ilk 8 yılı kayıp son beş yılı ise doğru-yanlış, iyi-kötü bir şeyler yapmaya çalışan bir muhalefet lideri ile karşı karşıyayız. Tabi ki bu kadar gecikmişliğin ardından yapılan hareketler ile inandırıcılığın gelmesi de kolay değil. 10 yıl boyunca karşı taraf “bunlar anlamaz, bunlar iki koyunu bile güdemez, bunlar anca tencere tava hep aynı hava” diye sizi yaftalarken karşı tarafın sesini kesecek işler yapıp karşı tarafa savaş açmadığınızda, üzerinize yapışan lekeleri de temizlemek kolay olmuyor. Doğru olsun ya da olmasın kırk gün ne derseniz bir gün insanlar o şeyi mutlak doğru olarak kabul ediyorlar.
Propoganda o kadar kritik bir mevzu ki; çözüm sürecini Ak Parti yapar, bırakalım Hdp’yi Pkk ile bile Ak Parti görüşür, bırakalım görüşmeyi Habur’da onları çiçeklerle Ak Parti hükümeti kucaklar, devlet kanalına Öcalan’ın kardeşini Ak Parti hükümeti çıkarır ama PKK’nın ortağı Bay Kemal olur. Kıbrıs kadar toprağı Fetullah Gülen cemaatine Ak Parti verir, sınavda çalınan soruların üzerini Ak Parti hükümeti örter, Milli Güvenlik Kurulunda cemaatlerin devleti nasıl ele geçirdiği konusunda devlet yönetimini uyarak paşaya “kes lan” diyen Erdoğan, Türkçe Olimpiyatlarında “dön artık ülkene ülken hazır seni bekliyor” der ama Fetöcülük bile Bay Kemal’e kalır. Bu işler böyledir işte.
Peki şimdi ne yapmalı? Öncelikle mevcut durumu iyi analiz etmek gerek ve millet ittifakının gerçekleri ile yüzleşmek gerek. CHP ve İyi Parti. Evet iki parti birbirinin yolunu fazlası ile açtı. CHP İyi Parti için milletvekillerini bu partiye transfer etti. İyi Parti de bu jeste karşılık CHP’nin zafer kazandığı 2019 yerel seçimlerinde neredeyse hiçbir büyük ilde aday çıkarmayıp CHP’ye çalıştı. Liderler düzeyinde işbirliği içerisinde ilerleyen ilişki parti tabanları dikkate alındığında ise karşılıklı olarak “köprüyü geçene kadar ayıya dayı” kıvamında. Partilerin önemli isimleri üzerinden hissedilen bu huzursuzluklar elbette şunu düşündürüyor: Şimdi iktidar sahnede ve oyununu oynuyor, muhalefetin tek yapması gereken organize bir şekilde sahneye çürük domates atıp seyircilere de “biz çıksak daha iyi oynarız bu oyunu” mesajını vermekken ve bunu yaparken bile dönem dönem bu iki parti birbirlerini taşlarken bu muhalefetin tarafları iktidar olup bir oyunu büyük bir uyum ile sahnelemeye kalktıklarında sahnede birbirlerine girerler.
Bu gerçek dikkate alındığında en kritik mevzu adayın kim olacağı. Adayın kim olacağı zaten başlı başlına esaslı mevzu, halktan bulacağı karşılık ve seçimi kazanma şansı itibarıyla ama millet ittifakının bileşenleri dikkate alındığında adayın seçim kazanıldıktan sonra tarafları bir arada tutabilecek bir isim olması daha da önemli.
Durum bu iken formül ne olmalı peki? Altılı masanın bütün taraflarını tatmin edecek; CHP’yi parti üyeliği ile, İyi Parti’yi geçmişi ile, masadaki diğer partileri ise akılcı ve uyumlu yapısı ile memnun edecek tek aday Mansur Yavaş olur. Halk anketlerde desteğini gösteriyor, her parti bu zaferden kendisine bir pay çıkarıyor ve ittifak bütünleşiyor. Daha ne isteyebilirsiniz ki? Hem hedef parlamenter sisteme dönmek değil mi? Bu geçişte saraya çıkıp “Erdoğanlaşmayacak” ve bu geçiş sürecini sakin yapısı ile sevk ve idare edecek daha iyi bir aday mı var?
Eğer illa ki ben aday olacağım, tekkeyi bekledim şimdi çorba içme zamanı, Ak Parti’nin oylarının en düşük olduğu dönem bunca yenilginin ardından kazanmaya en yakın olduğum dönem, kazandıktan sonra da bir şekilde ittifakın taraflarını tatmin ederim diyorsanız da lütfen bunu ilk turda altılı masanın tek adayı olarak yapmayın. Seçimin ikinci turda neticeleneceği açıkken bırakın altılı masanın bütün adayları seçime katılsın ve siz ilk turda ikinci olabilirseniz, ikinci turda halkın karşısına çıkıp şunu diyebilin: Belki hepinizin gönlündeki aday ben değilim ama ilk tur ortaya koydu ki en güçlü aday benim. Erdoğan’a yeter diyorsanız ben muhalefetin en güçlü adayı olarak buradayım!
Kemal Bey, bu altı aylık süreçte vereceğiniz sınavda başarılı olamazsanız isminiz Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli’nin yanına kesin bir şekilde 25 yıllık Ak Parti iktidarının mimarları köşesine altın harflerle kazınacak. Başarılı olursanız demiyorum bakın, kazanan tarafta olursanız da; geçmişte kalacak olan “vasat” imajınız bir anda silinecek ve siz; şehit cenazesinde yumruk yemesine, Artvin’de ise suikastten son anda kurtulmasına rağmen mücadelesinden vazgeçmeyen, en çok ihtiyacımız olan şey olan adalet için yollara düşen, iki farklı cumhurbaşkanlığı seçiminde de adaylığı halkın istediği kişiye bırakan yani halkın iradesine saygılı bir lider olarak konumlanacaksınız. İnanın bu saygınlığı artık siz de hak ediyorsunuz.
Sonunu şöyle bağlayalım. Bütün partiler girdikleri seçimlerde; bu seçim çok kritik seçim diyerek oy ister ama bu kez ben seçmen olarak ifade edeyim, bu seçim çok kritik bir seçim. Erdoğan kazanırsa 25 yıl bu ülkeyi yönetmiş olacak ve ekonomide, hukukta ve sosyal yaşamda sebep olduğu ve dehşet verici bir ivme ile artan tahribat önlenemez hale gelecek. Nihayetinde ise bir iktidar partisi düşünün ki ne yaparsa yapsın belli bir oyun altına düşmüyor, bir muhalefet partisi de düşünün ki ne yaparsa yapsın belli bir oy oranının üzerine çıkamıyor. Eğer bu denklem bozulmazsa tehlikede olan artık cumhuriyetin ta kendisi olur. O yüzden lütfen “Bay Kemal” bundan sonra atacağın adımı 40 kere düşün, defalarca ölç, biç, tart ve bir kere de sağlamca at. Sadece kendin için değil hepimiz için.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için yazının en üstünde sağ köşesinde yer alan "Kaydol" sekmesinden siteye üye olabilir ya da aşağıdaki logolar vasıtasıyla sosyal medya hesaplarını takip etmeye başlayabilirsiniz.
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıları whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.
Comments